11 Ekim 2010 Pazartesi

Boktan Bir Cumartesi, Niye Çıktım ki Dün Gece?

   Eticin gülsün, dünya gülsün tadında nasıl ki dünü pazar zannederken cumartesi olduğunu anladım, bugün de pazarı kabullenip hüznümü yaşadım. Pazar günleri sevilmez; hele de puslu soğuk hava, dökülen yapraklar varsa o pazar tam nefretliktir. Bu pazar da böyleydi. Çünkü böyle pazarlarda insan evdeyse eli attığı her yerde bir anıya çarpar. Sonra oturur onları inceler teker teker. Çoktandır görmediği ama bir zamanlar çok yakın olduğu bir dosta rastlamış gibi olur. Zaten uyandığımda beynimde Pamela Spence'ten Aşk Yoruyor çalıyordu. Bugünü anlamak için sanırım dün geceye gitmek gerek. Hemen bir "flashback" yapalım.

   Dünü evde geçirdim. Zaten uzunca bir süre yatağın içinde dönüp dururken pazar gününde olduğumuzu zannediyordum. Sonradan hatırladım. Sevindim. Ertesi gün okul yoktu ve dışarı çıkıp sarhoş olmaya çalışabilirdim. Uyandım, bilgisayarı açtım, gezindim internette. Sonra yukarıya çıktım aileme "günaydın" demek için akşamüstü saat 5'te. Neyse, yemekti, televizyondu, internetti derken geçti zaman bizim kuzu aradı arkadaşıyla berabermiş falan o arada bir de çilli var bizim, haberleştik. Araları geçiyorum buluştuk. Araları geçiyorum çünkü orda yakın arkadaşlarımıza oynadığımız bir oyun var ki; utanmaktayım aslında içten içe.

   Neyse, ben zaten moralman çöküğüm. Hayat boktan, hiçbir şey yolunda gitmiyor tadında yaşıyorum. Cuma gecesi de bu önceden bahsettiğim gerizekalıya mesaj atmıştım. Dışarı çıkma ihtimalim vardı, o da taksimdedir kesin diye düşündüm, nerdesin dedim. Ama cevap 23 saat 58 dakika sonra
geldi "ne yapmaktasın?" şekliyle. Evet ben bakarım saate falan. O arada biz zaten Nevizade'de içiyor, gülüyor, birbirimize çemkiriyor, sıçıyor idik. Bekledim bir süre, sonra cevap verdim, tabi buluştuk. Kıskandı sanırım gerizekalı. Arkadaşımın sevgilisiyle samimiydik biz ama cidden eğleniyorduk sadece. Bizden tarafa bakmıyor bile vs... Sonra belimi bir kavrayışı var, sen koru ya rabbim.

   Gene bulandı beynim de neyse... Gece bir ara ben çok işkillendim falan. Kaptım kalemi kağıdı. O da bakıyor n'apıyor bu diye. Buradan itibaren yazdıklarım konuşsun.

- Bazen yazasım geliyor böyle. Hayat bazen çok zoruma gidiyor. Çok zorlanıyorum. 
   Mesela şimdi, bu adam; benimle beraber olmak istiyor mu, istemiyor mu? Flörtleşmek istiyor mu istemiyor mu? Yoksa biz o aşamayı çoktan geçtik mi? Ben anlayamıyorum...
   Aileme onun yüzünden yalan söylüyorum, arkadaşlarıma da... Beni kandırdı, çaldı, aldattı... Üstelik ilk defa ikinci kadın oldum. Kabullenemiyorum. Ama kopamıyorum da...
   Hem yanında olmak istiyorum hem de zor geliyor; gerisin geri kaçmak istiyorum. Sevişmek hem zevkli hem acı verici...
    Ya da sakladığım sırlar, bazen o kadar ağır oluyor ki... Anlatmak istiyorum olmuyor. En yakınlarıma bile anlatmam. Acı veriyor, anlatamam... Ağır geliyor. Hadi bunları geçtim.
    Bu herif! Tamam kıskanıyor. Neden ama? Neden kıskanıyor? Kıskanan sever derler... Seviyorsa niye başkası var? Evet ben ikinci kadınım. Ama neden varım? Ben varsam o neden var?
...
   Burada ben sanırım masadan birine seslenmiştim bir şey istemek için, o da "bakiyim mi? belki ekliceğim bişey olabilir." dedi. Ben de ona başka bir kağıt uzatıp "yazdıklarıma ekleyebileceğin bir şey yok ama istersen eklemek istediklerini buna yazabilirsin." dedim. Başını öne eğdi ve önüne döndü.
...
  Neden ben varım, o neden var? Hayatımda ilk defa aldatılıyorum. İlk defa başka bir hatun daha var... Yoruluyorum. Zor geliyor.
   Ağlamak istiyorum ama yapamıyorum...Tutuyorum, tuttukça içime atıyorum. Attıkça doluyorum...
   Yalanlar üzerine kurulu hayatım. Seviyor muyum bilmiyorum ama çok dolandım bu adama. Çıkamıyorum onun içinden...
    Yardım etsin bana. Tanrım! Yardım et bana.
10/10/10  03:56

   Daha sonra çilli kınalı kuzu elimden kaptı kağıtları zaten muhtemelen orada bunu yapabilecek bir o vardı belki de. Rütbeden diye düşünüyorum. Kınalı kuzum neredeyse hep aldatılmıştı, o tecrübeliydi aslında. Ama ben çok tecrübesiz kalmıştım. Aldatılmak nasıl olur bilmiyordum. Ama zaten ikinci kadındım.Okudu ve o da kendine bir peçete alıp bana cevap yazdı.

- Denizlerin köpürse de
  Dalgalara karşı gelmektir hayat...
  Alışacaksın...
  Her şeyiyle var etmek ve var ettiklerinle var olmaktır...
  Oysa güvenmelerin yalandır...
  Ama öyle bir andır ki oysa inanman gerekir...
  Sen inan ki o da inansın...
  Sen sev ki o da sevsin...
  Ve öyle bir sev ki
  Asla ikinci bir kişi olmasın.

Yazdı ve önüme koydu. Okudum. Kınalı kuzuma baktım, sonra ona baktım. Yine masamı değiştirip, yine dibimizdeki boş masada yazmaya başladım cevabımı. 
- Sevdikçe sevilebilmek olsaydı hayat, her şey çok kolay olurdu. Ne sorgulama olurdu ne de kurardı insan kafasında.
  Ama öyle bir varlık ki bu insan dediğin, o kadar karmaşık, o kadar zor ki... Kavrayamıyorsun. Zorlanıyorsun. Sen sevsen de delice, hani Türk filmlerinde "deliler gibi sevişiyoruz" dediklerinin tekil halinden, o öyle sevişmiyor. Keşke gerçekten öyle sevişseniz. Hani duygularla sevişilen...
   Yoksa sevişsin insanlar, sevişilir zaten. Ondan kolay ne var? Ama duygular? Onlar gerçek mi, gerçekten? Bu değil mi asıl olan?
10/10/10
04:10
   
O bunları okurken ben tuvalete gittim. Döndüğümde tam arkasındayken bitirmişti. Uzattı. Ben de kulağına eğilip "sana kimseye anlatmadığım bir sırrımı anlatıcam bir gün" dedim. Tabi o da hemen "bekliyorum" dedi gözlerini kocaman açmış (ne kadar açabiliyorsa küçücük gözlerini) heyecanla. "Bir gün... O gün bugün değil..." dedim ve kağıtları alıp yerime oturdum.

Ve bir gün her şeyi anlatacağım belki de... Ama yavaş yavaş...

Hiç yorum yok: