16 Aralık 2010 Perşembe

Aşk-ı Memnu mu? O, bizden çıktı yahu. Şöyle başladı; ...

   Bugün mutfakta dolaşırken öyle (evet, bizde bir mutfak var sizin ev kadar sanki), aklıma geldi benim neyi nasıl anlattığım belli bile değil. İnsanlar bana hep derdi olaylar arası bağlantı kuramıyoruz nasıl geçtin ordan oraya diye de yazarken de bunu yapacağımı düşünmemiştim açıkçası. İnsan 7sinde neyse 70inde de o demek ki. Evet, alakasız. Neyse o zaman, ben baştan alayım. En azından Mr. Vodka'yı.

   Ben o zamanlar Mr. Camel ile beraberim. Üçüncü ayımız falan. Her şey iyi, güzel. Bir akşam ben yolda yürüyorum, bir süredir de görüşemedik (herhalde 3 gün falandır), dedim ki kendi kendime "aaa ben ona o istediği kupayı alıp sürpriz yapayım". Kahve dükkanına giderken de cepten msn'e girdim ki napıyor ne ediyor öğreneyim. Kupayı aldım ama meğer arkadaşları falan evde, ev kalabalık, bir arkadaşının da doğum günü. Sonra bir anda gel falan oldu ama benim amacım gidip biraz oturduktan sonra çıkmak ordan. Yani sadece uğrayacağım aslında. Gittim ama gidiş o gidiş, cuma gidip pazartesi falan döndüm. O gece orda bir sürü arkadaşıyla tanıştım. Sevdiler de ben kanımca. Sonraki günlerde de hep beraber kalkıp gezdik, eğlendik falan. O gece işte, biricik kelimle de tanıştım. Sonraki günlerde hep birlikte gezerken biz oturduğumuz bir yerde Mr. Vodka da geldi yanımıza. Orda tanıştık ama ben zaten onu tanıyor gibiydim çünkü Mr. Camel sürekli bahsederdi. Ben de doğal olarak çok yakın arkadaşlar zannediyordum. Orda Mr. Vodka'yla baya muhabbet ettik. Sanırım o benden orada etkilenmiş ama benim gözümde Mr. Camel'in yakın arkadaşı, zaten kız arkadaşı da var. Kız hakkında henüz fazla bir bilgim yoktu ama Mr. Vodka'nın zorlasam donunun rengini bulabilirdim. Sonraki hafta falandı sanırım biricik kel ile facebookta konuşurken biz o tuvalet molası verince biz de Mr. Vodka'yla konuşmaya başladık. Msn'lere falan ekleştik hatta numaralarımızı aldık birbirimizin bir konserde görüşmek için. Sonra biz de onlar da gidemedi konsere de neyse.

   Bu msn konuşmaları benim açımdan son derece normal gelişiyordu. Genelde

7 Aralık 2010 Salı

Arsız Hayat

   Hayat çok arsız. Bütün gece kendi içimde kurup, her ihtimale de sabahın ilk ışıklarından sonrasına kadar göz yaşı döktükten sonra, sokağa çıkar çıkmaz kontör yükledim ki; yakın gördüğüm bir arkadaşıma ihtimallerden bahsedebileyim. Hatta buluşup omzunda ağlayabileyim. Üstelik, sabah 5 gibi de mesaj atmıştım son kontörüm olduğunu sanarak "Ankara'ya gitme bugün..." falan diye. Mesaj gönderilememiş, zaten kontörüm yokmuş. Aradığımda telefonu ağlayarak açtı, hah dedim kesin bu sefer biri öldü. Meğer zaten Ankara'daymış bu sırada. Kötü hissettim, bencillik yapıp kendi derdimi anlatamadım. Onu dinledim, yardımcı olmaya çalıştım. Muhtemelen benim neyim olduğunu bilse, susar, beni dinler, benimle üzülürdü. Ama yapamadım, o ağlarken anlatamazdım. İçime attım yine. Bir yandan da onun için sevindim. Üzüldüğü şey, kolayca çözülebilecek bir şeydi. Ne de olsa aile dediğin ne olursa olsun, seni sevip yanında olan insanlardır, kan bağın olsa da olmasa da...


   Benim başımdaki dert ise; şu an hala tam olarak ne olduğunu

3 Aralık 2010 Cuma

Vücut İkliminin Kimyası

   Aşk yeminleri, bağlılık sözlerinin çok kolay bozulduğu zamanlarda yaşıyoruz. Herkes içinden geldiği ya da şartlarının el verdiği şekilde yaşıyor. O yüzden de pek fazla birilerini suçlayamayız gibi geliyor. Olabilir. Ama önceleri insanlar aşka, sevgiye, bağlılığa bugüne nazaran daha fazla önem veriyormuş sanki. Aşk denilen şey bugün olduğu kadar kolay bir kenara bırakılamıyor, insanlar kavuşamasalar da o insanı hemencecik unutup yenisini bulmuyorlarmış. Sorumluluklarımız mı arttı acaba? Ya da git gide daha tüketici mi olduk da hemen tüketip  yeniyi bulma çabamız var?

   Ağızlarda sürekli bir "aşka inancımı kaybettim", "aşka inanmıyorum" lafla dönüp duruyor. İnsan aşka inancını nasıl yitirebilir ki? Nefes almaya gereksinimi olduğuna inanmamak

Dear Miss Yara Bandı! (11/08/2010)

   Nasıl, nereden başlayacağım bilemiyorum bu yazıya. Tıpkı şu an neye, nasıl devam edeceğimi bilemediğim gibi. Yorgun hissediyorum kendimi. Biraz da sonunu bekler gibiyim sanki. Şimdi, şuracıkta ölsem bir şey değişmez gibi geliyor. 


   Dün gece yalvardım Tanrı'ya ve Aşk'a. Parkta oturuyorduk, ben gece denizde yüzmüştüm, sonra bir şeyler alalım öyle gidelim eve demişti. Sonra sokakta kalmıştık evinde kaldığımız arkadaş uyuyakalınca. Mr.Vodka da nasıl girebileceğimize bakmaya gitmişti o sırada. "YETER ARTIK!" dedim. Bunu sesli söyledim.

11 Kasım 2010 Perşembe

Yaz ki yenilensin senle, tarih olmak boşuna...Belki sensin sırada...

     Aslında yarın sınavım olmasına rağmen salınıp durdum bütün gün. Ve son bir salınım daha yapayım, balkona çıkayım da sigara içeyim dedim. Aldım kahvemle mp3 çalarımı yanıma. Sonra Jehan Barbur - Tesadüf başladı çalmaya. Çok mutsuzdum o çalana kadar. Sonra bir toparlamaya başladım kendimi. Ardından böyle görüntüler gelmeye başladı gözümün önüne...
  Yok, yok... Sakin ol. Öyle gelecekten vahiy bilmem ne gelmedi. Anılar neyin doluştu kafama.


   Mesela bu şarkı bir kere öyle bir anda çalmıştı ki çok eğlenmiştik. O zaman ben Mr. Camel'la beraberim. Mutluyuz da, hakkını vermek lazım. Şimdi tam hatırlamıyorum ama ya bir gündür ya da iki gündür ondayımdır o sırada. Orda bulunduğu süre boyunca dizi, film izleyip sudoku falan çözmüşüzdür. Artık evime gitmek için hazırlandım. Döndüm "ben gidiyorum o zaman" dedim. Bu sırada

30 Ekim 2010 Cumartesi

Kanka Ayağı G.t Ayağı Deyince Fesat Olmamak Lazım, Böyle De Oluyor

   Vay arkadaş! İntikam alacaksan, anında başlayacaksın. Yoksa soğuyor. Gerçi soğumaya fırsat bulamadan yeni yeni şeyler oluyor hayatımda. Evden çıkmıyorum. Ölüp gideceğim, kimsenin haberi yok. Aramıyor denyolar beni asabım bozuluyor. Arayanlar da gereksiz gereksiz insanlar. Tamam abarttım biraz. Gerekli olanlar da var içlerinde ama o kadar aranmıyorum ki sanki telefonum bozukmuş falan gibi geliyor. Çok acı be blog. "Beni de Allah yarattı" diye bağırasım geliyor balkona çıkıp. Ayrıca o kadar uzun zamandır evden çıkmadım ki dip boyam geldi, ağdaya gitme vaktim geldi ve hatta geçeli çok oldu, Kaşlarım falan derken, zaten en şişman günlerimi yaşıyorum. Hadi bakalım üstüne bir de adet oldum. Ama yok, kesin ben hamileydim, çocuğumu düşürdüm. Bu kadar süre evde durmak yaramadı bana. Yaklaşık yarım saat içinde bir arkadaşımın doğum günü partisinde olmam gerek ama hala ne banyoya girdim ne de yüzümdeki, gözümdeki kılı tüyü aldım. Ben öleyim, denizde boğulayım falan...


   Ben son yazımı yazdığımda aranmamaktan, merak edilmemekten, iletişimsiz kalmaktan, unutulmuşluktan, terk edilmişlikten şikayet ediyor idim ki; gelmiş en yakın arkadaşım ki bu insan bu arada beni bir buçuk haftadır falan merak edip de aramamış, sormamış... Ne diyordum? Heh, gelmiş ağzıma sıçıyor. Kan beynime sıçradı! Gördüm. Yemin ederim o kanın sıçramasını gördüm. Nasıl titriyorum, nasıl şiddet uyguluyorum zavallı tuşçuklara... Allah'tan kimse görmedi beni o sırada. Kaçar, akıl hastanesine ya da bir yerlere haber verirlerdi ki kontrol altına alınıp kamuoyu huzura kavuşsun. Olayı başından anlaticiğim.


   Cumartesi günü ben artık 

26 Ekim 2010 Salı

Ying'den Yang'a

   Şu aralar, bugüne kadarki bütün hayatımın en şişman ve en çirkin olduğum günlerini yaşıyorum. Ergenlik dönemimde ya da regl dönemimde sivilcem çıkmadı, çıkmaz. Ama ne zaman moral bozukluğum ya da sıkıntım belli bir seviyeye ulaşır ( gözümün önüne bir ibre geldi, böyle yeşil, sarı falan renkler var, yükseliyor), o zaman vücudum da o güne kadar içinde biriktirdiği kilo artışını artık vücudumun dışına vurup, insanlara belli eder ve yüzümde de sivilceler çıkar. Bu mutastyon çok nadir ortaya çıkmış olsa da oluyor işte bazen. Şimdilerde de bu dönemi yaşıyoruz. Geçen gün yepyeni bir diyet ve hatta detoks olayına girmeye karar verdim. Buna göre; henüz süresini belirlemediğim bir süreliğine, yalnızca salata ve benzeri tüketip, aynı süre boyunca da seks yapmayacağım. Tamam sürekli yaptığım bir aktivite olmayabilir ama bu kararı almamın asık sebebi bu aktiviteyi nedense hep Mr. Vodka ile yapıyor olmam da olabilir. Sonuç itibariyle böyle bir karar aldım. İkinci madde çok müthiş bir şekilde devam ediyor. Eski sevgililerimi de inanılmaz başarılı bir şekilde başımdan savıyorum. Mr. Vodka'dan da bir süredir ses seda çıkmadığı için her şey kontrol altında. Ama ilk maddeyle ilgili sorunlarımız var. Şöyle ki; evde hiçbir şey kalmadığından salata kısmını hayata geçiremedim henüz. Ama sanırım yemek olayını da abartmadım. Mesela "abartıp" bugün henüz su dışında bir şey girmedi ağzıma. Tabi bu akşam yemeğine kadardı.

   Her neyse, yarından itibaren bu detoksu yürütmek gibi bir amacım var. Bununla birlikte, Mr. Vodka'yı hayatımdan çıkarmak ve aynı zamanda da intikam almak istiyorum. Aslında yaklaşık bir saat öncesine kadar bununla ilgili yazacaklarım daha farklıydı ama işin ilginç yanı bir saat öncesine kadar ben de aynı insan değildim. Çok uzun zamandır kötü yüzümü çevirmemiştim.

21 Ekim 2010 Perşembe

Yok Artık Daha Neler Mr. Vodka!

   Ne geceydi ama... Bir ara çok sevdiğim bir barda otururken dalmışım öyle, düşünüyorum. Daha doğrusu hayal ediyorum. Karşılaşmışız, gelmiş yanıma, ben gözlerimden yaşlar akarken bir köşede tutmuşum bunu "bırak beni! N'olur bırak, gideyim... Dayanamıyorum artık." diyorum. O kadar yorgundum ki, daha fazla bu kaosun içinde bulunmak istemiyorum. Her gün daha da artıyor, her paylaşımda daha da büyüyor içimdekiler. Ki karşılaşmıştık ama benim hayalimdeki aynı gece ikinci bir karşılaşmaydı.


   Gecenin başına dönecek olursak.



   Bir daha mesaj attım onlar dışarı çıkarken. Tabi ki yine cevap gelmedi. Artık yapabilecek bişeyim yoktu salak salak oturup sarhoş olmaya çalışmak ve çılgınlar gibi eğleniyormuş gibi yapmak dışında. Sonra, madem salak salak oturuyorum, bari hakkını vereyim dedim ve eski sevgilimin mesajındaki soruya cevap vermeye karar verdim, yerimi bildirmek suretiyle. Hani yakınlardaysa eğer gelirdi, kapıya çıkardım. O bana sarılırdı bu da görür kıskanırdı. Kıskanıyor arada ama yine de sahiplenmek için ciddi bir girişimini görmedim. Neyse, eski sevgilim yakında bir yerdeydi ama erken çıkamadı o yüzden de oraya ben çıkmadan gelemedi. Ben de hedefime ulaşamadım. Bütün bunlar olurken Mr. Vodka yanıma geldi, kusura bakma falan filan saçmaladı. Yukarı çıkarken de mesajı geldi "yavrum kusura bakma gördüğün gibi işte. Aklımda olay unutmadım yani ararım ben seni öptüm". Çok daha fazla sinirlendim. Yani para olayı evet önemliydi çünkü aileme karşı zor durumda kalmıştım ama Bermuda Aşk Üçgeni'nde olmak çok daha rahatsız edici geldi o sırada. Ararım ben seni öptümmüş. Yok ya?? "Gördüğüm gibiyi ayarlardın her türlü de neyse" falan filan yazdım ben de. Daralmaya devam ettim yine. 


    Bu sırada sıkça dışarıya çıkıp telefonda konuşmam gerekti arkadaşlarımla, buluşacaktık da. Tamam... Biraz da ben fazladan görüşme tribine girmiş olabilirim. Kendimi gözüne gözüne sokmak için. Ama bilinçli olarak yaptığımı da söyleyemem... Tabi ki gördü, yanındaki şıllık da gördü beni ama ne var ki o beni tanımıyor. Halbuki ben onu çok iyi tanıyorum, kardeşinin adını, hastalığını, kendisinin psikopatlığını... Dişlerinde de tel var sanırım ama o konuda net bilgi veremem. Ayrıca kardeşimi taksiye bindirmek için de çıktım. Bu konuda zorunluydum ama =))


   Neyse... Dönüp biraz daha "eğlendikten" sonra diğer arkadaşlarımın yanına, şu en başta bahsettiğim yere gittim. Eğlendiğimi ya da mutlu olduğumu söyleyemem. Kötü bir cumartesi gecesiydi yani. Orda en fazla bir ya da iki bira içmişimdir. Muhabbet de yoktu masamızda. Garip bir ekip olduk. Yan masadaki çocuklarla tanıştım, onlarla muhabbet ettim. Fena değildi. Yemin ederim, hiçbirine yazmadım, yan gözle bakmadım. Zaten herhangi bir erkekle daha uğraşabilecek modda da değildim. Gecenin sonunda çok daha geç ya da artık sabaha karşı olduğundan daha erken saatlere kadar açık olan bir bara geçtik. Orda eğleniyordum. Dans ettik bir ton. Veeeee... Tahmin edin ne oldu??? 


   Ta ta ta taaaammm!!! Mr. Vodka yanında Sn. Kaltak'la. Kaltak ağır olmuş olabilir. Yelloz olsun o. Kaldım öyle, yok artık dedim. Benim oraya gideceğimi biliyor. Hep oraya giderim gecenin sonunda. Çok nadirdir gitmediğim. O da yanımdakilerden kimse gitmek istemiyorsa. Ama benim orda olma olasılığım %99'dur. %1'lik ihtimalin de hiçbir önemi olmaması gerek. Yine de ordalardı. Böyle bir hatun olamaz. Etrafa daha ketum, daha sinirli, daha uyuz bakan ve insanlardan daha fazla tiksinen bir insan daha görmedim! Bunu konu o olduğu için söylemiyorum. Ciddiyim. Üstelik çirkin. Ve bu konuda da ciddiyim. Niye onunla olduğuna gerçekten kafam yatmıyor. Uyumsuz, kavgacı, sorunlu, çirkin. Üstelik onu da aldattı.


   Bir süre takıldılar karşımda. Kadın cinsiyeti işte. Gözümü onlardan ayırmamama rağmen onlara bakmıyor gibi yapmayı başartıyor bu X kromozomu. Birlikte bu kadar mutsuz bir çift olamaz... (Bunlar da ara yorumlar) Mr. Vodka da bizi izliyordu. E gördüm tabi, dik dik bakıyordum dedim ya. Sonra gittiler. Bir süre sonra biz de sigara içmeye çıktık ve mekandan ayrıldık. 


   İki arkadaşımla eve geldiğimizde saat sabah 6 ya da 7 falandı heralde. Ben kardeşimle uyudum. Şarjım bitmişti. Telefonum kapalı olarak şarjdaydı. Sonra bir ara uyanıp telefonumu açtığımda Mr. Vodka'dan mesaj vardı. Sabahın 8.30'unda kalkıp bana msj atmış. Hesap numarası versem olur muymuş. He dedim olur, al bu hesap numaram da sen rüyanda mı gördün o saatte para olayını falan filan. Meğer Yalova'ya geçmiş. Ordan çıktıktan sonra hatunu bırakmış evine, sonra sokakta takılmış biraz, içmiş miçmiş. Sonra da kalkıp otobüse binmiş sanırım. 


   Pazar günü baya mesajlaştık. Sinemadaydım, erken cevap veremiyordum. Bu sefer de kızdı beyimiz daha hızlı yazsam olmuyor muymuş diye... Kanyon'un ortasında kafamdan alevler çıkarıp bayılasım geldi gerizekalı yüzünden. N'apıyorsun arkadaşım??? Amacın ne yani ????

20 Ekim 2010 Çarşamba

Ben Adam Olmam

   Burdayız şimdi, evde oturuyoruz hep beraber. Aslında saçma sapan muhabbetler dönüyor ama ne bileyim… Yanındayım işte, biraz mutlu biraz mutsuz. Bu ara ebeveynim. Annemler tatile gitti, kardeşime ben bakıyorum. Ebeveyn sorunlarım da var dolayısıyla. Kardeşimin bir sorununu fark ettim geçenlerde, çok kafama takıldı. O da ablasının kardeşini büyüten bir ebeveynimsi olması dolayısıyla ona danıştım falan… Ne bileyim işte, bir garip. Az önce borcunu verdi. Bir kısmını ya da, saymadım henüz. Ne yapacağımı bilmiyorum açıkçası; bir iyiyim, bir kötü. Ellerini tutmak falan istiyorum, ya da sarılıp oturmak istiyorum. İstiyorum işte, ne yapabilirim ki… Ben ikinci kadınım. Hani hep saklanan var ya, o benim. Ben derdini dinliyorum, ben onunla içiyorum, ben arkadaşlarıyla tanışıp, arkadaşlarımla tanıştırıyorum, birlikte eğleniyorum, mutlu ediyorum, bazen sevişiyorum, bazen sarılıp uyuyorum. Ama hep saklanıyorum. Mekanlara hep o el ele giriyor. İnsan içinde hep o sarılıp oturuyor. O sokaklarda öpüşüyor.

   Oysa ilk dışarı çıktığımızda, yanımızda ablası da vardı, el ele yürümüştük İstiklal’de. Kendi de şaşırmıştı. İki gündür beraberdik. İlk defa dışarı çıkmıştık ama. Daha doğrusu akşam buluşuruz diye konuşup ben onlardan eve geçmiştim. Sonra da arkadaşlarımın yanından ayrılıp onun yanına gitmiştim.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Geceden Önce Bir Önsöz

   Günlerdir saçma sapan hallerdeyim. Dengesiz dengesiz dolaşıyorum ortalıkta. Pek de evcimen oldum. Sürekli eve gelmek istiyorum. Ben ki gecelerin kadınıydım. Evimi özledim modunda dolaşıyorum. Dün gece partideydim. Sıkıldım. Şaka gibi. 
   O değil de her gece o gerizekalının adını sayıklayarak uyuyup o gerizekalının adını sayıklayarak uyanıyorum. Rüyalarımı hatırlasam eminim orda da o vardır. Bu gece buluşmamız gerekiyor normalde. Aramayı pek düşünmüyorum. Ama aramazsa ne yaparım onu da bilmiyorum. Böyle bir hal içindeyim.
    Bu hafta bir de falcıya gittim şaka gibiydim. Sanki söyleyecek de ne olup bittiğini. Ben onu aramayayımmış o beni arayacakmış. Hafta sonu buluşacacakmışız falan filan. Ki buluşmamız da lazım zaten. Konuştuğumuza göre bana bu hafta borcunu verecekti ki ben de aileme verecektim ve bu mevzu kapanacaktı. 
   Bu mevzu da her seferinde daralıyor. 

11 Ekim 2010 Pazartesi

Boktan Bir Cumartesi, Niye Çıktım ki Dün Gece?

   Eticin gülsün, dünya gülsün tadında nasıl ki dünü pazar zannederken cumartesi olduğunu anladım, bugün de pazarı kabullenip hüznümü yaşadım. Pazar günleri sevilmez; hele de puslu soğuk hava, dökülen yapraklar varsa o pazar tam nefretliktir. Bu pazar da böyleydi. Çünkü böyle pazarlarda insan evdeyse eli attığı her yerde bir anıya çarpar. Sonra oturur onları inceler teker teker. Çoktandır görmediği ama bir zamanlar çok yakın olduğu bir dosta rastlamış gibi olur. Zaten uyandığımda beynimde Pamela Spence'ten Aşk Yoruyor çalıyordu. Bugünü anlamak için sanırım dün geceye gitmek gerek. Hemen bir "flashback" yapalım.

   Dünü evde geçirdim. Zaten uzunca bir süre yatağın içinde dönüp dururken pazar gününde olduğumuzu zannediyordum. Sonradan hatırladım. Sevindim. Ertesi gün okul yoktu ve dışarı çıkıp sarhoş olmaya çalışabilirdim. Uyandım, bilgisayarı açtım, gezindim internette. Sonra yukarıya çıktım aileme "günaydın" demek için akşamüstü saat 5'te. Neyse, yemekti, televizyondu, internetti derken geçti zaman bizim kuzu aradı arkadaşıyla berabermiş falan o arada bir de çilli var bizim, haberleştik. Araları geçiyorum buluştuk. Araları geçiyorum çünkü orda yakın arkadaşlarımıza oynadığımız bir oyun var ki; utanmaktayım aslında içten içe.

   Neyse, ben zaten moralman çöküğüm. Hayat boktan, hiçbir şey yolunda gitmiyor tadında yaşıyorum. Cuma gecesi de bu önceden bahsettiğim gerizekalıya mesaj atmıştım. Dışarı çıkma ihtimalim vardı, o da taksimdedir kesin diye düşündüm, nerdesin dedim. Ama cevap 23 saat 58 dakika sonra

23 Eylül 2010 Perşembe

Sana Karşı İnce Bir Sitem İçindeyim...

Bugün böyle evde yalnız bir gün geçirdim. Uyandım, bir daha uyudum, bir daha uyandım falan filan... E tabi bu kadar uzun süre -ki zaten günlerdir kendimle muhabbet halindeydim- kendiyle kalınca insan düşüncelere dalıyor kendini, yaşadıklarını falan bir daha gözden geçiriyor vs. Bir haftadır eski sevgililerimle ilgili olaylar yaşıyorum. Bunlar da tetikledi. Arada yatacak yerim yok benim diyorum, bazen de çok safmışım falan... 


Bugün tam dalgalanmalar geçirdim ruhumda. İki gündür daha önce bahsettiğim o davulcu mu, dj mi ne olduğu belli olmayan gerizekalıyla

21 Eylül 2010 Salı

Çok Müşerref Oldum Efenim...

Bunun ilk kayıt olmasından mütevellit, önce bir tanışalım blogcuğum. Taa girişte seni neden açtığımı söyledim ama şimdi bunu yazarken o sırada kafamdan geçenleri tam olarak hatırlamamaktayım. Mesela gerizekalıyla onun kaltak sevgilisine küfrediyordum bir yandan da arasın ağzına sıçacam diyordum. Ayrıca Arnavut kaldırımlarını bulanın ben... Bu sırada doktorcuğuma mesaj atsam teselli olur da beni avutur mu diyordum.

Her neyse sevgili blog... Şimdi değil belki ama hepsinden bahsedeceğim sana. Biraz karışık ama çözeriz. Oluru var gibi geliyor bana bu işin. Oha daha 3. satırda küfretmişim. Yuh bana! Bilgin olsun ki sadece çok çok yakın arkadaşlarımın yanında küfrederim. Pek küfretmem. Ama bu karıya ne desem hakkıdır. Şeytan diyor ki git bir ankesörlü telefondan ya da bakkaldan çakkaldan telefon et, anlat ne var ne yoksa. Gitsin önce gerizekalıyı vursun sonra da kendini öldürsün; toptan rahat edeyim. Ayyy! Bak gene, beni arayıp da ana bacı girdiği geldi aklıma. 2 hafta kaşar görmek istemedim yemin ederim. Ben bu gerizekalıya mesaj atmıştım arkadaşının telefonu o sırada elimde olmayan telefonda olduğu için "evde misiniz?" diye. Çok da iyi niyetliydim halbuki, "siz de buralardaysanız, biz kalabalığız gelin hep beraber eğlenelim." diyecektim ki sonra ortalık karıştı falan bakamadım da telefona. Saatler sonra bir baktım biri beni milyon kere aramış. Tam bakıcam kim diye hop bir daha... Açtım küfrediyor çılgınlar gibi. Meğer gerizekalının sevgilisi. O zaman beraberlerdi. Sonra ayrıldılar bu bana yamandı. Şimdi barıştılar sanırım bir daha.

Afakanlar bastı. Anlatırım sonra. Böyle işte bu da. Çok müşerref oldum efenim. Yine görüşelim.